DUDAK DEYİP GEÇMEYİN


Sibel Unur Özdemir GÖNÜLLER SOHBETTE
 
 


UDAK DEYİP GEÇMEYİN

 

Ağzın, ön dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri diye tanımlanır sözlükte dudak. Öyledir de.

Kalın, ince, büyük, küçük, yayvan, etli, dolgun, varla yok arası dudaklar.

Bıyıkların altına gizlenen, sakalların içinde görünmeyen dudaklar.

Dudaklar arasındaki sigaradır efkârı dağıtan. Dudak tiryakilerini de hatırlamalı tam bu noktada.

lbet başka başkadır her bir yürekte tiryakilik. Bakın nasıl dillendirmiş dizelerde Onur Budak bu hali.

“Sevdiğimden değildir dudaklarına dokunuşum,

sadece

dudak

tiryakisiyim...”
 

Onur Budak

 

Cakkıdı cakkıdı çiğnenen çiklettir çingene kızın dudaklarında balon olup da patlayıveren.

Yemek yemedeki sanattır belki de dudakların açılıp kapanması. Kimi narindir, zariftir, kibarca oynatır dudaklarını, yavaş yavaş. Kimi öyle bir çiğner ki ağzındaki lokmaları hani yalamadan yutar ya en hızlı devinimlerle bir aşağı bir yukarı hareket eder çenesi ve tabii ki dudakları. An olur süzülüverir aceleyle ısırdığı tavuk butunun yağı dudak kenarından. İçinin yanıp kavrulduğu bir zamanda dayayıverir dudaklarını musluğa aynı öper gibi, kana kana içiverir suyunu.

Pembe, kırmızı, mor, kızıl, kahve dudaklar… Boyalı, ışıltılı, parlak, simli dudaklar…

En hassas, en çekici yanlarındandır kadınların. Şiirler yazılandır adına. Öpülesidir kimi zaman. Davetkârdır. Çekicidir.

Dudaklardan dökülen sözlerdir kalbimizden vuran, sevindiren ya da üzüntüye boğan. Zehir zemberektir kimi zaman. Gün olur tatlıdır baldan. Bakın nasıl anlatılmış dudak Mahşerin Esrarı isimli romanda.

“Dudak ki sözlerin ağızdan çıkışının son durağı…

Dudak ki vahdeti, ilahi aşkı anlatırdı her durakta.”

 

Mahşerin Esrarı’ndan/Mehmet Nuri Parmaksız

 

Geriye kalan izdir kadehlerde aranan. Şarkı olmuş haykırmaktadır özlemi solistinin dilinden.

An olmuş mühürlenmiştir sevgilinin dudakları sonsuza değin.

Kimi zaman üzülürsün, ağlamaklı bir hal alır ya çehren, titreyiverir dudakların.

Karşı karşıya kalırsın da yakışıksız bir durumla, şaşıverirsin işte o an kelimeler yoktur orta yerde lakin ısırıverirsin ya dudağını.

İkram edeceğin kahvedir, çaydır, içkidir belki bilinmez fakat kesindir dudak payı bırakacağın.

Bakalım Sunay Akın nasıl ifade etmiş bir şiirinde bu payı.

 

“Çay bardağında

Bırakılan dudak payı

Kadar bile

Uzak kalamam

Gözlerine”
 

Sunay    Akın

 

Dudaktan Kalbe akandır aşk Reşat Nuri Güntekin’in romanında.

Dudaktan çıkan her kelime önemlidir hem de çok. Boğazımızdaki her boğuma tek tek takılmalı sarf edeceğimiz sözler ve sonra ses olup dökülmeli dudaklarımızdan. Kırmamalı kalpleri. Kırmak kolay, onarmak ise zor olanı.

“Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı” der Yunus Emre.

Susmak iyi gelir bazen. Hiç istemediğimiz bir cümle, bir kelime çıkmaz dudaklarımızdan. İyileşmez çünkü dil yarası. Orhan Gencebay’ın o şarkısında nasıl da anlatır dudaktan kalbe giden yolun ne kadar naif olduğunu.

 

“Dil yarası dil yarası en acı yara imiş

Dudaktan kalbe bir yol var ki saygı ve sevgidenmiş


Dil yarası dil yarası en acı yara imiş

Dudaktan kalbe bir yol varki sevgi ve şefkattenmiş”

 

Belki de bu yüzden “söz gümüşse sukut altındır” demiş atalarımız. Hep susmakla da olmaz elbet. Yerine göredir her şey. Ne der Mevlana “Söz az ve öz gerektirir vesselâm."

Bir şair edasıyla ne çok şey anlatılır hiç konuşmadan sadece dudaklarla.

Sonra… Sonra…

Beğenmesen de herhangi bir şeyi, söz söyleyemezsin kırmamak adına o kişiyi belki de büküverirsin dudaklarını.

Somurtursun için için sıkkın olduğunda canın. İhtimal kırgındır yüreğin. Gelmez elinden bir şey de sarkıtıverirsin dudağını.

Korkunca ya da üzülünce uçuklayıverir dudağınız. Şişer balon misali.

Böyle işte. Alt tarafı dudak, değil mi? Vücudumuzun herhangi bir organından sadece biri. Ne muhteşem bir organizma insan bedeni. Bir dudak bakın neler neler anlatıyor dinlemesini, görmesini, duymasını bilene.



Tarih: 03.07.2015 19:22